2025 YILINDA AF VAR MI?
Yeni yıl ile birlikte, tutuklu ve hükümlü yakınları tarafından hukukçulara en çok sorulan soruların başında gelen bir soru: 2025 yılında af verilir mi? 2025'te af var mı?
Bu soruya kesin bir şekilde evet demek veya net bir şekilde hayır demek, hiç gerçekçi olmayacaktır. Ama şunu kesin söyleyebiliriz ki; “genel af” içeriğinde bir düzenleme beklemek, hayalcilik olacaktır. Fakat infaz indirimi ya da denetimli serbestlik süresinin artırılarak cezaevinde kalma süresini azaltma gibi uygulamalar için “hayalcilik” demek pek doğru olmaz.
Cezaevlerindeki doluluk oranı üzerinden bir kısım serzenişlerin yükseldiğine şahit olmayan yoktur. Rakamlar ve raporlar, gerçekten de cezaevlerindeki doluluk oranının çoktan kotayı aştığını, tutuklu ve hükümlülerin ranza bulamadıkları ve hatta yerde yattıkları açıkça göstermektedir. Fakat cezaevinde doluluk oranının yüksek olması infaz indirimi için bir neden olsa da tek başına yeterli bir gerekçe değildir. Sadece cezaevinde doluluk oranını indirmek için af veya infaz indirimi verilmesi, hiç mantıklı değildir. Bunun yerine Adalet Bakanlığı, daha çok cezaevi yapma yoluna gidebilir ya da mevcut cezaevlerinin kapasitesini artırabilir. Sırf cezaevleri dolu diye bir indirim düzenlemesi beklemek ve bu beklentide haklı olduğunu iddia etmek, pek doğru değildir.
Bölücü terör örgütü elebaşı, bebek katili Aponun, serbest kalması gibi bir ihtimalin çok sık tartışılması, “Apo çıkarsa herkes çıkar, cezaevinde kimse kalmaz” gibi sözler sarfedilmesi de tutuklu ve hükümlü ailelerini heyecanlandırmaktadır. Hemen belirtelim ki, bu konuda bir şeyler söylemek için şu an çok erkendir. Çünkü aynı tartışma geçmişteki “Çözüm Süreci” denen dönemde de yaşandı ve tüm tutuklu ve hükümlüler ile ailelerinin beklentileri boşa çıktıgına herkes şahittir.
Peki, bir infaz indirimi gerekli mi? Olaya sadece tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmasından ziyade, hem ceza kanununda ve ceza içeren kanunlarlardaki hükümlerde hem de ceza infaz hukukunda, esaslı bir düzenlemeye gidilmesi gerekliliği yönünden bakılmalıdır. Çok sık çıkan yargı paketleri ile hem ceza içeren kanun maddeleri hem de cezanın infazını düzenleyen hükümler arasındaki ahenk bozulmuş, infaz hukukunda adaletsizlikler meydana gelmiştir.
Hükümlüler için durum böyle iken tutuklular içinde durum pek farklı değildir. Sosyal medyanın etkisi altında kalanlardan tutun, ucu siyasilere dokunan suçlara kadar bir çok yargılamada, çok rahat “haksız tutuklama" verilmesi, şirazenin kaymasına neden olmuştur. Ayın şekilde uzun tutukluluk hali nedeniyle gerek Anayasa Mahkemesi gerekse de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türk Mahkemeleri aleyhine ve eleştirisel kararlar vermektedirler.
Bu nedenle, öncelikle tutuklama hukuku açısından hem AYM'nin hem de AİHM'nin eleştirisel kararlarına kulak vererek, haksız ve uzun tutukluluk hali sorununun çözülmesi, bir çok kişinin masumiyet karinesine bağlı olarak AMA etkin bir adli kontrol altında serbest kalmasını sağlayacaktır.
Aynı şekilde, yargı paketleri değişiklikleri ile 20. yılını 2025'te dolduracak olan ceza kanunumuzun ve infaz düzenlemelerinin yamalı bohçaya dönmesi nedeniyle, hem adaletsizlik başgöstermiş, hem de ceza-infaz ahengi bozularak, hukuka olan güven zedelenmiştir. Dolayısıyla, tutuklama hukukunda olduğu gibi adalete uygun, ıslah edicilik ön plana çıkartılarak, ceza hukuku-infaz hukuku açısından gerekli düzenlemeler yapılırsa, bir çok kişinin de infaz süresi kısalmış ve böylece serbest kalmış olacaktır.
Böylece, hiçbir af beklentisine gerek kalmadan bir çok kişi cezaevinden çıkacak, netice itibariyle cezaevindeki kapasite üstü yoğunluk da son bulacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Herkes, işlediği suçun cezasını çekmek zorundadır. Her fail, işlediği suçun cezasını en adil şekilde çekmeli, toplumsal gerilim azaltılarak, adalete olan güven tekrar tesis edilmelidir. Sistemli ve etkin bir ceza hukuku ve ceza infaz hukuku olmadan; af, indirim, şartlı tahliye gibi düzenlemeler, kısa vadede bir rahatlama sağlasa da orta ve uzun vadede, adalete olan güveni yerle yeksan edecektir. Nitekim “Rahşan Affı” diye bilinen şartlı tahliye kanunu, hala hukuk fakültelerinde “bir hukuk garabeti” olarak örnek verilmektedir.
Soruya geri dönersek, tüm anlatılanlardan verilen net cevap şudur ki; 2025 yılında genel af veya kısmi af beklentisi, beyhude bir bekleyiş olcaktır. Ama ceza hukuku ve ceza infaz hukukunda yapılacak etkin düzenlemeler ile mahkemelerin haksız ve/veya uzun tutukluluk süresindeki uygulamalarının üzerine gidilerek, bu uygulamalara son vermeleri sağlanır ise, genel af olmasa da kısmi af verilmesi durumunda cezaevinden çıkacak kişi sayısından çok daha fazla kişinin özgürlüğüne kavuşacağını söylemek, mümkündür.
YORUM GÖNDER