
BOŞANMA HUKUKUNDA "EYLEMLİ / FİİLİ AYRILIK" KAVRAMI
Evlilik, Medeni Kanun'daki şekil şartlarına uygun olarak (MK md. 124 vd.) ve tarafların ortak bir hayat kurmak amacıyla aldıkları bir kararın, sözleşmeye dökülmüş halidir. Evlenmede ana konu, eşlerin bir hayat birlikteliği kurma, birlikte yaşama iradelerini ortaya koymalarıdır.
Evlilikte temel şartların başında "birlikte yaşama" iradesi söz konusu iken, boşanmada da karşımıza çıkan ilk unsur "tarafların birlikte yaşama iradelerinin artık bulunmaması" hususudur. Yani taraflardan en az biri için evlilik birliği/birlikte yaşama çekilemez bir hale gelmiş ise, boşanma gerçekleşecektir.
Fakat bazı öyle durumlar olur ki, evlilik kağıt üzerinde devam etse de taraflar artık bir arada yaşamamaya başlarlar. Bu duruma "eylemli ayrılık / fiili ayrılık" denir.
Kimi zaman eşlerden birinin evi terk etmesiyle, kimi zaman eşlerden birinin "biraz yalnız kalmak" saikiyle ayrı yaşamaya başlamasıyla, kimi zaman da evlilikteki sorunların çözümü için biraz ayrı kalmanın evliliğin kurtarılmasına hizmet edeceği düşüncesiyle eşler, birlikte yaşamaya ara / son vermeye yanaşabilirler.
Fakat her ne düşünceyle olursa olsun, hatta başta belli bir süre / geçici olarak evlilik birliğine ara vermek niyetiyle yola çıkılsa dahi, evliliğin temel kurucu unsuru olan "birlikte yaşama" iradesinin sakatlandığı açıktır.
İşte evlilikte birlikte yaşamaya, geçici veya kesin olmasına bakılmaksızın, ara / son verilmesi durumunda "eylemli ayrılık /fiili ayrılık" söz konusu olacaktır ve bu husus bir boşanma sebebidir.
Boşanma davasında hakim, bu eylemli/fiili ayrılık kararının kimden kaynaklandığını, eşlerden hangisinin bu sonuca sebebiyet verdiğini, eylemli/fiili ayrılık kararının geçici mi yoksa kalıcı olarak mı alındığını, daha sonra neden eşlerin bir araya gelerek evlilik birliğini tesis edemediklerini, tekrar bir araya gelinememesinde kimin kusurlu olduğunu ve diğer ilgili hususları araştırır.
Yukarıda anlatılanlar, evlilik devam eder iken ve daha hiç boşanma davası açılmayan durumlarda gerçekleşen olaylar ile ilgilidir. Bir de kanunda, taraflardan birinin yahut her ikisinin de boşanma davası açıp, açılan davanın ret edilmesinin kesinleşmesi üzerine 1 yıl boyunca evlilik birliğinin kurulamaması durumunda taraflardan birinin istemi üzerine boşanmaya karar verileceğini "emredici olarak" düzenleyen MK md. 166/son hükmü bulunmaktadır.
İster boşanma davası açılmadan yaşanan eylemli / fiili ayrılık olsun, ister açılan bir boşanma davasının reddinin kesinleşmesinden sonra 1 yıl boyunca yaşanan eylemli / fiili ayrılık olsun, evlilik birliği artık kurulamıyorsa, boşanmaya karar verilmesi kaçınılmazdır.
Buradaki fark şudur ki, MK md. 166/son gereği açılan davalarda eylemli/fiili ayrılık konusunda kusur araştırması yapılması söz konusu değilken, MK md. 166/son'a dayanmayan, yeni açılan bir boşanma davasında, eylemli/fiili ayrılık konusunda eşlerden hangisinin kusurlu veya daha az/çok kusurlu olduğu konusunda araştırma yapılacaktır. Ama her iki durumda da boşanmanın eki olan nafaka ve tazminat konusunda kusur araştırması yapılması kaçınılmazdır(Yargıtay 2 Hukuk Dairesi, 2023/9098 E., 2024/8970 K.).
Unutulmamalıdır ki, eylemli/fiili ayrılık söz konusu olsa da evlilik yasal olarak devam ettiğinden dolayı, evlilikten doğan yükümlülükler de devam etmektedir. Çocukların ihtiyaçların karşılanması, çocuklarla iletişim kurulması konusunda bir sınırlamaya gidilemeyeceği, ortak konutun giderlerini karşılama, sadakat yükümlülüğü gibi evlilikten kaynaklı tüm yükümlülükler devam ettiğinden, bu eylemli/fiili ayrılık döneminde tarafların evlilik yükümlülüklerine aykırı hareket etmeleri, boşanmada ve/veya nafaka-tazminat konularında, kusur olarak değerlendirileceği unutulmamalıdır(Yargıtay 2 Hukuk Dairesi, 2024/3339 E., 2025/671 K.).
YORUM GÖNDER