CEZA YARGILAMASININ AMACI: MADDİ GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARMAK
Ceza yargılaması, bireylerin özgürlüklerini ve hukuki durumlarını doğrudan doğruya etkileyen, özgürlüklerini kısıtlamaya kadar varabilen tedbirlerle karşılaşılabilecek bir yargılamadır. Bu nedenle, bir ülkenin hukuki sistemi konusunda bir analiz yapılır iken, öncelikle o ülkede egemen olan ceza hukuku ve ceza yargılama hukuku incelenir.
Maddi Gerçek Nedir?
Maddi gerçek; mahkemelerin somut delillere dayalı, hayatın olağan akışına uygun, mantık ve hukuk ilkeleri tarafından ret edilemeyecek şekilde yargılamaya konu olayın örgüsünün belirlenmesi ve ortaya konulmasıdır.
Ceza mahkemeleri, yapılan yargılama sonucunda, yargılamaya konu olayın nasıl oluştuğu konusunda yani yargılamaya konu olayın örgüsü hususunda, ortaya bir tez koymak zorundadırlar. Mahkemenin belirlediği ve kabul ettiği olay örgüsüne (maddi gerçeğe) göre, yargılanan kişinin (sanığın) hukuki durumu belirlenecek, buna göre ceza verilecek veya verilmeyecektir. Dolayısıyla, mahkemece verilecek hükmü doğrudan doğruya etkilediği için, maddi gerçek büyük önem arz etmektedir.
Kanunda Yer Alıyor Mu?
Yargısal içtihatlarda çok sık bir şekilde ceza yargılamasının amacının maddi gerçeği ortaya çıkarma olduğundan bahsederken, ceza yargılaması hukukuna hakim olan bir ilkeye atıf yapılmaktadır: Maddi Gerçeği Araştırma İlkesi. Bu ilke, gerek ulusal gerekse de uluslararası ceza yargılaması hukukuna hakim olan bir ilke olarak kabul edilmiştir.
Fakat Ceza Muhakemesi Kanunu'nda bu ilkenin yansımasını çok net bir şekilde görmekteyiz.
CMK md. 52/3-b: "Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin,"
CMK md. 58/3: "Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır."
CMK md. 133/1: "Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur."
CMK md. 160/2: "Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
CMK md. 236/2: "İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir. Maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arz eden haller saklıdır."
CMK md. 236/5: "Türk Ceza Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suçlardan mağdur olan çocukların soruşturma evresindeki beyanları, bunlara yönelik hizmet veren merkezlerde Cumhuriyet savcısının nezaretinde uzmanlar aracılığıyla alınır. Mağdur çocuğun beyan ve görüntüleri kayda alınır. Kovuşturma evresinde ise ancak, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından mağdur çocuğun beyanının alınması veya başkaca bir işlem yapılmasında zorunluluk bulunması hâlinde bu işlem, mahkeme veya görevlendireceği naip hâkim tarafından bu merkezlerde uzmanlar aracılığıyla yerine getirilir. Mağdur çocuk yargı çevresi ve mülkî sınırlara bakılmaksızın en yakın merkeze götürülmek suretiyle bu fıkrada belirtilen işlemler yerine getirilir."
Görüldüğü üzere Ceza Muhakemesi Kanunumuzdaki bir çok hükümde, maddi gerçeğe ulaşma amacıyla hareket edilmesi gerektiği belirtilerek, açıkça maddi gerçekten bahsedilmektedir.
Maddi Gerçek Ortaya Konuldu Peki Ya Sonra?
Ceza mahkemeleri tarafından maddi gerçek ortaya konulurken, somut delillerden hareket edilmesi gerektiği açıktır. Maddi gerçek, somut deliller ile ortaya konulduktan sonra sanığın hukuki durumu belirlenir iken karşımıza bir kavram daha çıkmaktadır: SUÇUN İŞLENMESİNİN SABİT OLMASI.
CMK md. 223/2-e ve 223/5. fıkralarda belirtildiği gibi, sanığın cezalandırılması için sanığın suçunun sabit olması yani somut deliller ile yargılamaya konu suçu işlediği tespit edilmeli, bu yönde mahkemece gerekçelendirilme yapılmalıdır.
Yani ceza mahkemeleri, dosyadaki somut delillerden hareket ederek maddi gerçeği ortaya koyduktan sonra, yine aynı somut delillerden hareket ederek sanığın üzerine atılı suçu işleyip işlemediğini tartışacak ve eğer somut delillere göre sanığın itham edilen suçu işlediği sabit olmuş ise sanığa ceza verilecek, yok eğer sanığın suçu işlediği sabit olmamışsa, sanığın beraatına hükmedilecektir.
Bütün bunların yapıldığını mahkeme gerekçeli kararında belirtmek zorundadır. Nitekim Anayasa md. 141/3, CMK md. 34/1. f.'da bu konu emredici olarak düzenlenmiştir. Ceza mahkemeleri gerekçeli kararlarında, maddi gerçeğe ulaşırken hangi delillere "somut delil" niteliği verdiğini açıkça belirtmeli, hangi delile diğerlerine göre neden öncelik tanıdığını gerekçelendirmeli, bu delillere binaen ulaşılan sonuca göre ortaya çıkan maddi gerçekten hareketle, sanığın yine eldeki somut delillere göre itham edilen suçu işleyip işlemediğinin sabit olup olmadığını tartışarak, bir hükme ulaşmalıdır.
Sonuç olarak, yargılanan kişinin hukuki konumu, ortaya konulan maddi gerçeğin örgüsüne göre değişeceğinden maddi gerçek ilkesi haklı olarak, ceza yargılamasına hakim olan önemli ilkelerden biri olarak kabul edilmektedir.
YORUM GÖNDER