

CEZA DAVALARINDA CEZANIN BELİRLENMESİ
Ceza mahkemeleri, yapılan soruşturma ve yargılama neticesinde, sanığın bir suç işlediği yönünde kesin kanaate ulaşmaları durumunda, sanığın alacağı cezayı belirlemek zorundadırlar. Yani hiçbir ceza mahkemesi, bir sanığın sadece "suçlu" ilan edilmesi ile yetinmemekte, aynı zamanda sanığın işlediği suçun cezasını da kararlarında belirtmektedirler.
Fakat mahkemeler, sanığın işlediği suçun cezasını belirlerken, çok geniş bir takdir hakkında sahip değillerdir. Bu konuda da hem ulusal hem de uluslararası kurallar dahilinde çizilen sınırlar içerisinde hareket etmek ve içtihatlarla oluşturulan tüm ülkede geçerli olan kriterlere uygun olarak cezayı belirlemek yükümlülüğü altındadırlar.
Ceza yargılaması sonucunda belirlenen iki ceza vardır. Temel Ceza ve Sonuç Ceza.
Temel ceza; isnat edilen suçun kanundaki düzenleme alanı, varsa suçun nitelikli hali, belirlenen alt ve üst sınır arasında belirlenir.
Belirlenen bu temel cezadan, var ise indirim nedenleri (iyi hal, etkin pişmanlık vs.) uygulanarak, sonuç ceza belirlenir.
Hakimlerin bağımsız ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri Anayasa md. 138/1'de açıkça belirtilmiştir:
Anayasa md. 138/1: Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.
Suç işleyen kişi hakkında verilecek cezanın tespitinde göz önüne alınacak düzenlemelerin başında, TCK md. 13/1.f. gelmektedir:
TCK md. 3/1: Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.
Görüldüğü üzere suç işleyen kişiye verilece ceza, failin fiilinin ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Burada orantılı kavramından kasıt, verilen cezanın hem caydırıcı hem de ceza sistemine uygun olmasıdır. Her ceza hukuku sistemi, kendi içerisinde bir cezalandırma sistemi belirler ve suçların belli kriterlerine göre cezalar öngörürler. İşte suç işleyen kişiye verilecek ceza belirlenirken, bu ceza sistemi göz önüne alınmalı, cezanın alt ve üst sınırı arasındaki denge, somut olaya göre korunmalıdır.
Yukarıda belirttiğimiz kurallar, TCK md. 61'de düzenlenmiştir:
TCK md. 61:
(1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hallerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
Görüldüğü üzere her ne kadar Anayasa'da hakimlerin bağımsız olmaları ve vicdani kanaatlerine göre karar verecekleri belirlense de bu husus, sanığın suçlu olup olmaması konusunda bağlayıcıdır. Eğer sanığın suçlu olduğu kanaatine varılır ise, verilecek ceza sıkı kurallara tabidir.
Fakat tam bu noktada hatırlanması gereken, bütün mahkemelerin kararlarının gerekçeli olması zorunluluğudur (Anayasa md. 141/3, CMK md. 34). Dolayasıyla, TCK md. 61'e göre temel ceza ve sonuç ceza belirlenir iken, yapılan tüm tespitler, hukuki gerekçe barındırmalıdır. Aksi halde, temel ve sonuç ceza verilmesi yönündeki karar, hukuka aykırı olacaktır.
Nitekim Yargıtay'ın bu konuda yığınla bozma kararı vardır ve bu yöndeki bozma kararları bir külliyat haline gelmiştir.
Yargıtay bir kararında bu durumu şu şekilde özetlemiştir:
"Anayasa'nın 138/1. maddesi hükmü, TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle TCK’nın 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak; hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun alt sınırdan makul düzeyde uzaklaşarak bir cezaya hükmedilmesi gerekirken teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek fazla ceza tayin edilmesi," (Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 2024/5973 E., 2025/20986 K.).
Hakimler, vicdani kanaatlerine göre karar vermekte, temel ve sonuç cezayı kanunun, içtihatların ve diğer hukuki metinlerin kapsamında belirlemektedirler. Mahkemeler, sanık hakkında cezayı belirler iken bu konuda hassas davranmalı, bu hassasiyetlerini de gerekçeli karara yansıtmalıdırlar. Aksi takdirde sanığın suçlu olduğu sabit olsa da verilen cezanın yüksek yahut eksik olması nedeniyle verilen karar, üst mahkemece bozulacak; bu nedenle yargılama hem uzayacak hem de yargıya olan güven sarsılacaktır.
