

CEZA DAVALARININ VAZGEÇİLMEZ UNSURU: TANIK
Ceza soruşturmasının ve yargılamasının yani ceza davasının, olmazsa olmaz bazı unsurları vardır. Sanık (şüpheli) bunların başında gelir. Yargılanan biri yok ise, yargılama da yoktur. Ancak, ceza davalarının yaklaşık % 85'inde bir kişi daha vardır ki, önemi yadsınamaz: TANIK.
Tanık kelimesi Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, 51 farklı maddede toplam 129 kez geçer. Tanığın, ceza yargılamasında bu kadar yoğun bir şekilde geçmesi, yargılama için ne kadar önemli olduğunu bize göstermektedir.
Biz burada, sadece ceza yargılamaları bakımından tanıklığın ve tanığın hukuki konumu hakkında kısaca bilgilendirme yapacağız. Tanık ve tanıklık hakkında söyleneceklerin tümü, ciltler dolusu kitapla dahi anlatılmaya yetmeyecek kadar olduğunu bilmek, önemlidir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuz, "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinde, bu kanunun uygulanmasında "tanık" kavramının ne anlam ifade ettiğini açıklamamıştır.
Ancak CMK'daki tanık hakkındaki hükümlerden şu kısa tanımlamayı yapmak uygun olacaktır: Bir ceza davasında (soruşturma-yargılama) yargılamaya konu olayla yahut yargılamaya konu olaya bağlı başka bir konuda, görgüye yahut duyuma dayalı bilgisi olan kişiye "tanık" denilir.
Ceza yargılamasında, sadece yargılamaya konu olay / fiil hakkında araştırma yapılmaz, ayrıca maddi gerçeğin ortaya çıkması için, yargılamaya konu olayla bağlantılı başka durum ve olayların da açıklığa kavuşturulması gerekebilir. Örneğin, bir kasten öldürme suçu araştırılır iken, maktul ile fail arasında geçmişe dayalı bir husumet var ise, öldürme olayına şahit olmayıp önceki husumetle ilgili bilgisi olan kişilerin dinlenmesi, bu yönde tanıklıklarına başvurulması, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için önemlidir.
Ayrıca, yargılamaya konu olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir (CMK md. 210/1). Bu nedenle, bazı tanıkların dinlenilmesi, emredici olarak düzenlenmiştir.
Bu nedenle tanığı, sadece yargılamaya konu olaya dair bilgisi olan kişi olarak tanımlamak, tanığı bu seviyeye indirgemek, ceza yargılaması açısından eksik bir tanım olacaktır.
Ceza Davasında Tanık Nasıl Çağırılır?
Tanık, kendisi hakkında düzenlenen bir çağrı kağıdı ile mahkemeye veya savcılığa çağrılır. Tanığa iletilen bu çağrı kağıdında, eğer çağrıya rağmen tanıklık yapmaya gelmezse, hakkındada uygulanacak işlemler de anlatılır (CMK md 43/1).
Gelişen teknoloji sayesinde tanıklara yapılacak olan çağrı, sadece çağrı kağıdı ile sınırlı kalmayıp; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim araçları kullanılarak da yapılabilir (CMK md. 43/2).
Tanık, bu çağrıya rağmen tanıklık yapma görevini yerine getirmek için çağrılan yere (savcılık / mahkeme) gitmez ise, zorla getirilebilir. Zorla getirme, polis eşliğinde tanığın tanıklık yapılacak yere getirilmesidir. Eğer tanık, haklı bir nedenle çağrıya uymamış ise, tanıklık yapmaya gelmemesi nedeniyle sebep olduğu giderler, kendisinden alınır (CMK md. 44/1, 146/7).
Tanığın, meramını anlatılabilecek ölçüde Türkçe bilip bilmediği tespit edilmelidir. Eğer tanık, yeterince Türkçe bilmiyor ise, en iyi konuştuğu dil hangisiyse, o dili tercüme edecek bir tercüman atanır (CMK md. 202/3 atfıyla CMK md. 202/1)
Tanıklıktan çekinme, tanığın beyanda bulunmayı reddetmesi anlamına gelir. Fakat tanık, tanıklıktan çekinme konusunda tam bir serbestliğe sahip değildir. Tanık sadece, kanunun belirlediği konular dahilinde tanıklıktan çekinebilir.
Tanık; bir kısım akrabalık veya yakınlık ilişkileri nedeniyle (CMK md. 45/1) tanıklık yapmaktan çekinebileceği gibi, mesleği gereği (örneğin avukat, doktor, eczacı, ebe vs.) de tanıklıktan çekinebilir (CMK md. 46). Ayrıca tanık, Devlet sırrı niteliğinde bir bilginin açığa çıkmasına neden olabilecek bir tanıklık yapmaktan da (CMK md. 47) çekinebilir ancak tanıklık yapılacak olan bilginin Devlet sırrı olup olmadığına, mahkeme ya da hakim karar verir (CMK md. 47/2). Aynı şekilde, Anayasa md. 38/5 hükmü gereği, "Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz". İşte Anayasa'nın kanunda gösterilen diyerek atıf yaptığı kanun maddesi CMK md. 48'dir ve CMK md. 48'e göre, yukarıda belirtilen ve ayrıntıları CMK md. 45/1'de açıkça belirtildiği üzere tanık, kendisi ve CMK md. 45'te belirtilen yakınları (nişanlısı, boşandığı veya devam eden evliliğinden eşi, kan ve kayın hısımlığından üstsoy-altsoyu, üçüncü dereye kadar kan ve ikinci dereceye kadar (bu dereceler dahil) kayın hısımları, evlatlıkları) açısından tanıklık yapmaktan çekinebilir, tanıklık yapmayı reddedebilir.
Tanık, tanıklıktan neden çekindiği kural olarak bildirir ve gerektiğinde kendisine bu konuda yemin verdirilir (CMK md. 49). Ancak, 15 yaşını doldurmamış olanlara, akli ve ruhi durumları nedeniyle yeminin önemini ve niteliğini kavramayanlara ve tanıklık ile ilgili bilgisine başvurulduğu suça; iştirak etmek, bu suça dair suçluyu kayırmak ya da suç delillerine yönelik suçlar işleyip, hükümlü olan tanıklara, yemin verdirilmez (CMK md. 51).
Tanık mahkemeye usulüne uygun olarak çağırılır ve tanıklıktan çekinme durumu yoksa veya tanıklıktan çekinme hakkı olup da tanıklık yapmayı kabul ederse, tanığın dinlenmesine geçilir.
Tanık; kural olarak diğer tanıklardan bağımsız ve ayrı olarak dinlenir. Ancak, daha önce tanıklık yapan kişilerin huzurunda dinlenmesinin bir sakıncası yoktur ancak daha tanıklık yapmamış kişilerin bulunduğu ortamda (savcılık odası, SEGBİS odası, mahkeme salonu vs.) dinlenemez. Çünkü, daha tanık olarak beyanda bulunmayan kişiler, kendilerinden önce tanıklık yapan kişilerin verdikleri beyanlara şahit olurlar ise, bu durumdan etkilenebilirler. Bu nedenle her tanık ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir (CMK md. 52/1).
Ayrıca tanık, tanıklık yapılacağı ana kadar da duruşma salonuna alınmaz, beyanına başvurulacak zamana kadar duruşma salonunda olup bitenleri izleyemez, beyanını vermeden önce duruşma salonunda yer almışsa, duruşma salonundan dışarı çıkarılır (CMK md. 191/2).
Tanık beyanda bulunur iken, bu beyanı savcılık veya mahkemece, sesli ve görüntülü kayda alınabilir, burada kayıt işlemi savcı veya mahkemenin takdirine bağlıdır (CMK md 53/1) ancak; mağdur çocuklar ve duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin tanıklıklarını yaparken sesli ve görüntülü kayda alınmaları zorunludur (CMK md. 53/1-a,b).
Tanığın beyanını vermesine / dinlenmesine geçmeden önce tanığa; gerçeği söylemesinin önemi, yalan tanıklığın suç olduğu, gerçeği söylememesi durumunda yalan tanıklıktan cezalandırılacağı, doğruyu söyleyeceği konusunda yemin edeceği, eğer tanık duruşmada beyan veriyor ise, mahkeme başkanı yahut hakimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği, kendisine anlatılır (CMK md. 53). Tanık, dinlenildikten sonra ancak mahkeme başkanı veya hakimin izniyle duruşmadan salonundan ayrılabilir (CMK md. 208/1).
Tam bu noktada uygulamada karıştırılan bir hususa değinmek gereklidir. Yukarıdaki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tanık, "yalan beyanda" bulunur ise yalancı tanıklıktan dolayı cezalandırılabilir. Ancak tanık, kendisine sorulmayan veya söylemesi konusunda kendisine açıkça istemde bulunulmayan konular hakkında beyanda bulunmaması durumunda, herhangi bir yaptırımla karşılaşmayacaktır. Çünkü yalan ancak bir beyanla mümkün olabilir, beyan olmayan yerde yalan da olmayacaktır. Kaldı ki eğer savcılık yahut mahkeme, bir tanığa bir soru sormayı unutmuş yahut gelişen olaylar karşısında daha önce dinlenen bir tanığın tekrar dinlenmesi zaruri olmuşsa tanık, tekrar çağırılıp önceki yemini tahtında yeniden dinlenebilir (CMK md.57).
Kural olarak tanık, tanıklık yapmadan / beyanda bulunmadan önce yemin eder. Ancak gerektiğinde veya bir kimsenin tanık olarak dinlenilmesinin uygun olup olmadığında tereddüt varsa yemin, tanıklıktan sonraya yani beyanının bitmesi sonrasına da bırakılabilir (CMK md. 54/1).
Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı (CMK md. 54/2), duruşmada mahkeme başkanı yahut hakim tanığa, eğer beyanından önce yemin ediyorsa "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." şeklinde, beyanından sonra yemin ediyor ise "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." şeklinde yemin verdirir (CMK md. 55). Yemin edilirken İSTİSNASIZ HERKES ayağa kalkar (CMK md. 55/2).
Tanık; yüksek sesle, soruşturmada Cumhuriyet savcısını, yargılamada mahkeme başkanını yahut hakimi tekrar ederek veya yazılan yemini okuyarak yemin eder (CMK md. 56/1). Okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler yemin biçimini yazarak ve imzalarını koyarak yemin ederler. Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler ise işaretlerinden anlayan bir tercüman aracılığıyla ve işaretle yemin ederler (CMK md. 56/2).
Yemin de verdikten sonra artık tanık, dinlenilmeye hazırdır. Tanığa, soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı, yargılama aşamasında mahkeme başkanı veya hakim ilk önce bazı sorular sorar. Tanığın adı, soyadı, yaşı, işi, yerleşim yeri, adresi, telefon numarası öncelikli olarak sorulur. Ayrıca tanığa, tanığın güvenirliliği açısından bir değerlendirme yapmak amacıyla da sorular (şüpheli, sanık, mağdur, maktul ile yakınlığı gibi) yöneltilir (CMK md. 58/1).
Tanık olarak dinlenecek kişinin, kimliğinin ortaya çıkması (CMK md. 58/2) veya tanığın hazır bulunanlar (şüpheli, sanık, katılan, mağdur, diğer tanıklar vs.) huzurunda dinlenmesi (CMK md. 58/3) bir tehlike oluşturacak ise, soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı, yargılama aşamasında mahkeme yahut hakim, bu konuda gerekli tedbirleri alır. Bu konudaki diğer kanundaki hükümler, saklıdır (CMK md. 58/4).
Tanığın bu şekilde kişisel bilgi ve durumu hakkında beyanları alındıktan sonra, tanığa tanıklık yapacağı olayla ilgili bilgiler verilir, sanık (soruşturma aşamasında şüpheli) o an tanığın görebileceği bir yerde ise sanık (veya şüpheli), tanığa gösterilir, eğer şüpheli veya sanık o an tanığın görebileceği bir yerde değilse yahut hazır edilmemişse, kimlik bilgileri açıklanır ve belirtilen konu ve şahıslarla ilgili bildikleri söylenmesi istenir (CMK md. 59/1).
Her ne kadar CMK md. 59/1-son cümlede, tanığın tanıklık ederken sözü kesilmez dense de bu hüküm, uygulamada hiç de riayet edilmeyen bir hükümdür. Eğer tanığın beyanı alınır iken sesli ve görüntülü kayıt alınmıyor ise, tanığın sıkça sözü kesilir, tanığa yüksek sesle hitap edilir, hatta bağırılır. Bu nedenle ceza soruşturmasının ve yargılamasının tüm aşamaları, kanunun da açıkça cevaz verdiği gibi, sesli ve görüntülü kayıt altına alınmalı, yasak sorgu tekniklerinin uygulanıp uygulanmadığı tespit edilmelidir. Zira kanuni olarak sesli ve görüntülü kayıt altına alma işlemi yapılmadığı sürece, duruşmada yasak sorgu yöntemlerinin veya suç oluşturan fiillerin tespiti mümkün değildir, başka türlü ispat etmek imkansızdır.
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse, daha önceden aynı konuya dair bir ifadesi var ise, bu ifadesinin sadece hatırlayamadığını iddia ettiği bölümü / kısmı tanığa okunarak, hatırlamasına yardımcı olunur (CMK md. 212/1).
CMK md. 59/2 gereği, tanığa soru yöneltilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Tanığa, mahkeme başkanı yahut hakim aracılığıyla CMK md. 59/2 gereği soru yöneltilebilir. Ancak uygulamada pek başvurulmayan ve belki de başvurulması istenmeyen(!) bir soru sorma yöntemi de CMK md. 201'de düzenleme alanı bulan ve hukuk literatüründe "çapraz sorgu" olarak bilinen "doğrudan soru yöneltme"dir. İlgili düzenlemeye göre Cumhuriyet savcısı (iddiamakamı) ve avukatlar, tanığa; doğrudan doğruya soru sorabilirler. Bu hak, sanık ve katılana verilmemiştir (CMK md.201/1-2. cümle).
Her nedense uygulamada, tanığa doğrudan doğruya soru yöneltildiğinde, gerek mahkeme başkanı yahut hakim ya da (hiç bir yetkisi yok iken) mahkeme personeli (katip yahut mübaşir), tanık soruya cevap verir iken "hakime bak, hakime dön, hakime cevapla soruyu" gibi müdahalelerle, tanıkların kürsüye dönmeleri, bir panik havasında sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu durumun hukuki hiçbir temeli olmadığı gibi, ahlaki bir alt yapısı da yoktur. Her insan, kendisine kim soru sormuş ise, ona dönerek cevap verir. Size bir soru sorulduğunda, sorulan sorunun cevabını vermek için soruyu sorana değil, başka birine dönerek cevaplandırılmanız isteniyor ise, burada bir gariplik olduğu açıktır. Ama her nedense, duruşma sesli ve görüntülü kayıt altında iken, yukarıda bahsi geçen kişiler, hiç böyle tepkilerle tanığa yönlendirme yapmamaktadırlar(!).
2004 yılında, Türk Ceza Hukuku'nda devrim niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklere devrim niteliği kazandıran hususların başında, yıllarca adalet sistemine hakim olan "Klasik Suç Teorisi" ve buna bağlı uygulamaların kaldırılmasıdır. Yapılan bu değişiklikler ile klasik suç teorisi ve buna bağlı uygulamalara dair her şey "reddi miras" edilmiştir. 2004 yılında yapılan bu değişiklikler, (önce 1 Nisan 2005 olarak kararlaştırılmış ve daha sonra kısa bir erteleme ile) 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, Türk Ceza Hukuku'nda yer alan yazılı ve uygulamalı bir çok yanlış, geri dönülmez şekilde silinmeye çalışılmıştır. İşte CMK md. 201 de, bu amaçla kanuna eklenmiş bir hükümdür.
Çapraz sorgu; doğası gereği bir yandan hakim, bir yandan savcı diğer yandan da avukatın, tanığa soru sorarak, hem tanığın güvenilirliğini sınamaya hem de maddi gerçeğe en doğru şekilde ulaşmaya hizmet eden, bir çok ülkede etkinliğini kanıtlamış bir muhakeme yöntemidir. Ancak yürürlüğe girmesinin üzerinden 20 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen hâlâ CMK md. 201 gereği yapılan çapraz sorgunun amacını ortadan kaldıran ve doğasına aykırı bu tip uygulamalar, varlığını devam ettirmektedir. Mahkeme heyeti yahut hakim, zaten tanığa soru sormakta, tanıkla devamlı kürsüden muhatap olmaktadır. Tanığın, bu durağan ilişki zincirinin kırılarak güvenilirliği konusunda sınanabileceği tek muhakeme yöntemi "çapraz sorgu" sırasında tanığın, yargılamanın başından bu yana muhatap olduğu kürsüye dönmesini sağlamak, bu yöntemin amacını sekteye uğratmaktır. Tanık, bir mahkeme başkanı yahut hakime, bir savcıya ve bir de avukata dönüp sorulara cevap vererek, psikolojik olarak bir kıskaca alınmakta, hukuken kabul edilebilir öngörülen bu baskı altında, beyanının veya kendisinin güvenirliliğinin sınavını vermekte, böylece maddi gerçeğe ulaşma konusunda, "delillerin fiilen değerlendirilmesi" sağlanmaktadır.
Ama yukarıda belirtildiği gibi bir kısım kişiler (hakim, mahkeme başkanı, savcı ve her nedense katip veya mübaşir) tarafından tanığın hep kürsüye (mahkeme başkanı yahut hakime) dönmesinin sağlanması ile CMK md. 201 ile getirilmek istenen amaç, sekteye uğratılacak; çapraz sorgu tam olarak gerçekleşmeyecek hatta sadece sözde kalacak, tanık ise, "kim ne soru sorarsa sorsun, ben dikkatimi kürsüye/hakime/mahkeme başkanına vereyim, konsantrasyonumu bozmayayım" düşüncesini kendi içerisinde hakim kılarak, direncini koruyacak ve CMK md. 201, açıkça "çöp" olacaktır!
Tanığın, duruşmadaki ifadesi ile önceki ifadesi arasında çelişki bulunursa, önceki ifadesi okunarak, bu çelişki giderilmeye çalışılır (CMK md. 212/2). Yargıtay, yerel mahkemece eğer bu çelişki giderilemezse, nedenleri ile birlikte tutanağa geçirilmesini zorunlu saymaktadır.
Tanık, yasal hiçbir neden olmaksızın, tanıklık yapmaktan ve yemin etmekten çekinebilir. Bu, tanığa tanınmış "yaptırımı olan bir hak"tır. Tanık, Cumhuriyet savcısı yahut mahkemece tanıklık yapmak için çağrılmasına rağmen gelmez ise zorla getirileceğine yukarıda değinmiştik ancak tanık, mahkemeye zorla yahut rızasıyla gelip, hiçbir sebep göstermeksizin tanıklık yapmaktan ya da yemin etmekten çekinebilir, "tanıklık yapmayacağım", "yemin etmeyeceğim" diyerek, direnebilir. Bu durumda mahkeme tanığa, bu direncinden dolayı doğan tüm giderlerin tanık tarafından ödenmesine hükmedebilir veya tanıklık yapması yahut yemin etmesi için üç aya kadar tanığa disiplin hapsi verebilir. Yani tanık, tanıklık yapmama veya yemin etmeme hakkını, bu yaptırımları kabul ederek kullanabilir. Ancak tanık, bu hakkını kullanmaktan vazgeçer ve hukuka uygun olarak tanıklığını yapar ise, verilen tedbir kararları derhal kaldırılır (CMK md. 60/1).
Tanık, tanıklık görevini hukuka uygun şekilde yerine getirmesi nedeniyle, belli bir tazminata hak kazanır. Bu hak, uygulamada her nedense mahkemeler tarafından pek kullandırılmak istenmez. Uygulamada tanık; tanıklık görevini layığıyla yerine getirdikten ve artık bir işi kalmadığı anlaşıldıktan sonra ya hiçbir şey söylenmeden duruşma salonundan çıkarılır ya da mahkeme başkanı veya hakim (soruşturmada Cumhuriyet savcısı) "para istiyor musun, tanıklık yaptığın için ücret istiyor musun, bu tanıklık nedeniyle masrafın oldu mu, para ödeyelim mi" gibi, tanığın "evet" cevabı verir ise rencide olacağı sorular sorarak, bu hakkın kullanılması "fiilen" engellenmektedir.
Kanun koyucu CMK md. 61'de açıkça her tanığa, her yıl Adalet Bakanlığı'nın belirlediği tarife üzerinden tazminat (tanıklık ücreti) ödenmesini EMREDİCİ olarak düzenlemiştir. Bu emredici düzenleme karşısında, tanığın bunu kabul etmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Tanık isterse bu parayı alır, istemezse almaz, bu tamamen tanığın kendi tasarrufunda olan bir karardır. Mahkeme başkanı, hakim yahut soruşturmada Cumhuriyet Savcısı'nın; tanık olarak dinlenen ve hukuka uygun tanıklık görevini yerine getiren kişilere, ödeme isteyip istemediklerini sormak yerine, direkt olarak "ödemeyi nasıl alacakları konusunda" bilgilendirme yapmaları daha hukuki ve insani olacaktır. Sırf tutanağa "tanıklık ücreti / tazminatı almak istemiyorum" şeklinde bir beyanın geçmesini sağlamak amacıyla, uygulamada oturmuş bir yöntem olarak bu tip sorular sorulması, "hakkın kullanılmasını engelleme/ye teşebbüs" fiilini oluşturduğundan şüphe etmemek gerekir!
Tanıklar İle İlgili Diğer Önemli Konular
Yukarıda, tanıkların klasik anlamda tanıklık görevini nasıl yerine getirecekleri, bu süreçteki hakları, yükümlülükleri, sorumlulukları ve zorunlulukları kısaca anlatılmaya çalışılmıştır.
Ancak tanıkların hukuki statüsü, bununla sınırlı değildir. Kanun koyucu, sadece "tanıklık beyanı vermek" ile sınırlı kalmayıp, bir çok başka konuda da tanıklara dair bazı hak ve yükümlülükler getirmiştir. Önemli olan hususları kısaca açıklamak uygun olacaktır.
Ceza yargılamasında, bir suça ilişkin delil elde etme yöntemlerinden biri de "beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması"dır. Tanıklıktan çekinme hakkı olanlar (CMK md. 45), beden muayenesinden ve vücutlarından örnek alınmasından kaçınabilir, böyle bir işlem yapılmasına izin vermeyebilirler (CMK md. 76/4), bu yöndeki talebi reddetme hakkına sahiptirler.
Tanık, yapılacak keşif sırasında keşif mahallinde hazır bulunabilir (CMK md. 84) veya savcılık yahut mahkeme başkanı / hakim, tanığın keşif mahallinde hazır bulunmasına karar verebilir.
Tanığın, bulunduğu hukuki konum itibariyle, ceza yargılamasında büyük bir öneme sahip olduğu, bu aşamaya kadar anlatılan hususlar ile sabit olmuş durumdadır. İşte kanun koyucu, tanığın bu önemli konumuna binaen, şüpheli yahut sanığa baskı yapılmasını yahut baskı yapılma girişimini (teşebbüs edilmesini) hatta baskı yapılma ihtimalini, şüpheli yahut sanığın tutuklanmasına neden olabilecek bir fiil saymıştır (CMK md. 100/2-b.2).
Tanıkta bulunan bir rahatsızlık (hastalık, malullük, giderilmesi olanağı bulunmayan bir hastalık vs.) nedeniyle yahut tanığın mahkemeye getirilmesi (uzaklık vs. nedenlerle) zor veya tanık, duruşmada hazır bulunamıyor ise mahkeme tanığın, bir naiple (görevlendirilecek bir hakimle) ya da istinabe yoluyla (görevlendirilecek bir mahkeme heyeti aracılığıyla) dinlenilmesine karar verebilir (CMK md. 180/1).
Tanığın ne zaman dinleneceği, önceden belirlenir ve yargılamanın diğer taraflarına (Cumhuriyet savcısı, suçtan zarar gören, vekil, sanık, müdafi vs.) bildirilir (CMK md. 181/1).
Tanıklar, sadece yerel mahkemelerde değil, gerekli görülürse istinaf aşamasında bölge adliye mahkemesince de duruşmaya çağırılıp, dinlenilebilir (CMK md 282/1-e).
Sonuç:
Görüldüğü üzere kanun koyucu, ceza yargılaması açısından tanıklar hakkında ayrıntılı düzenlemelerde bulunmuştur. Ceza yargılamasının amacı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır (Ceza yargılamasının amacı hakkında bknz: Ceza Yargılamasının Amacı, Maddi Gerçeği Ortaya Çıkarmak). Tanık, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına önemli bir yere sahiptir. Bu önemine binaen kanun koyucu, ceza yargılamasındaki tanıklık kurumu üzerine ayrıntılı düzenlemeler yapmış, tanığın yükümlülük ve sorumluluklarını yaptırıma bağlamıştır.
Tanıklık kurumunun, burada anlatılmayan ve tam olarak anlatılması ciltlerce kitaplara sığmayan özellikleri vardır. Ancak ceza yargılamasında tanıklık hakkında bir ön bilgi sahibi olmak isteyenlerin faydalanabilmeleri için bu makale kaleme alınmıştır.
İlgililere faydalı olması dileğiyle...
