KÖTÜ MUAMELE SUÇU (TCK M. 232/1. F.)
Kötü muamele
Madde 232- (1) Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
FAİL:
Bu suçun faili herkes olamaz, mağdurla aynı konutta, aynı çatı birlikte yaşayan kişiler olabilir.
Konut, insanların yaşamsal faaliyetlerini sürdürdükleri kapalı mekanlardır. Ev, kulübe, karavan vs. olması farktememektedir. Önemli olan yaşamsal faaliyetin sürdürüldüğü kapalı bir mekan olmasıdır.
Bireyler bu alanlarda, yaşamsal faaliyetlerini isteyerek sürdürmeleri gerekmektedir. Bu nedenle, cezaevi ve tutukevi gibi yerler, konut kavramı içerisine girmediği doktrinde savunulmaktadır. Dolayısıyla, aynı konutta birlikte yaşayan öğrenciler, işçiler hatta sevgililer dahi bu suçun failleri olabileceklerdir. Evliler, aile olanlar, çekirdek veya geniş aile olarak aynı konutta yaşayanlar, zaten bu suçun doğal failleridirler.
Burada önemli olan, yaşamı aynı ev içerisinde paylaşmaktır. Örneğin, öğrenci evleri bu kapsama girmekle birlikte öğrenci evine sadece hafta sonu için yani belirli bir süre gelmiş bir misafir, bu suçun faili olamayacaktır.
Ancak bazı görüş sahipleri, madde metninin Aile Düzenine Karşı Suçlar bölümünde düzenlenmesi nedeniyle, bu bölümde düzenlenen suçlarda sadece aileye yönelik düzenlemelerin yer aldığını, bu nedenle aralarında aile ilişkisi olmayan kişiler hakkında bu düzenlemelerin uygulanamayacağı savunmuşlardır. Hatta ayı görüş sahipleri, “aile” kavramından yola çıkarak, aralarında resmi nikah bulunmayan ve fakat dini nikahla dahi karı koca gibi yaşayan kişiler arasında dahi uygulanamayağını dile getirmişlerdir. Kanaatimizce, bu görüş doğru değildir. Öncelikle, kadınların korunması hakkında imzalanan uluslarası sözleşmeler ve 6284 S.K. gibi hukuki düzenlemeler karşısında, bu görüşün bir anlamı kalmamaktadır.
MAĞDUR:
Madde metninde düzenlenen suçta mağdur ve suçun konusu, aynı kişidir. Yukarıda failde yapılan açıklamalar mağdur açısından da geçerlidir. Aynı konutta fail ile birlikte yaşayan herkes, bu suçun mağduru olabilir.
FİİL:
Madde metninde fiil olarak, “kötü muamele” kavramı geçmektedir. Madde gerekçesinde bu husus “merhamet, acıma ve şefkatle bağdaşmayacak” fiiller olarak tanımlanmıştır.
Doktrinde bu düzenlemeye bağlı olarak kötü muameler; “Kişinin vücut bütünlüğü, özgürlük ve onuruna karşı hukuki önemi olacak derecede yapılan fiiller”, “Kişilerin acıma ve iyi duygularını zedeleyen, birlikte oturanlar arasında normal karşılanamayacak nitelikteki davranışlar” şeklinde açıklanmıştır.
Yargıtay da tabi ki bu konuda görüş ortaya koymuştur. YCGK bir kararında “Kötü muameleler maddi veya manevi nitelikte olabilir. Kötü muameleden maksat, mağdurun bedeni ve ruhi yapısında bir zarar veya tehlike meydana getiren eylemleri işlemektir. Bu zarar veya tehlike, maddi veya manevi olabilir. Bu yapısından dolayı kötü muamele mağdurun eza ve cefa duymasına neden olan her türlü eylemleri kapsar…” (YCGK, 10.5.1982, 4-161/202 sayılı kararı ) derken, bir başka kararında da “…Müessir fiil oluşturmayan ve aynı zamanda terbiye ve disiplin araçlarını kötüye kullanma biçimde kendini göstermeyen, fakat beden bütünlüğüne zarar veren, hürriyeti ve haysiyeti esaslı bir biçimde rencide eden fiilleri, örneğin küfür etmek, bedeni kabiliyeti ile oransız ağır hizmetler yaptırmak, çıplak gezdirmek, aç susuz bırakmak, uyku uyutmamak… fena muamelelerdendir.” (YCGK, 14.01.1985 tarih, 1984/2-393 Esas ve 1985/5 K.) şeklinde belirlemede bulunmuştur.
Madde gerekçesinde; yarı aç ve susuz bırakma, uyku uyutmama, zor koşullarda çalışmaya mecbur etme gibi davranışlar kötü muamele fiillerine örnek olarak gösterilmiştir.
Her olayın kendi içerisinde değerlendirilmesi, bilinen bir gerçektir. Nitekim Yüksek Yargıtay bir kararında; “Bir muamele tarzının fena muamele olup olmadığını belirlerken eylemi yapanla ona katlanan arasındaki ilişki ve hayat tarzının da göz önünde bulundurulması icap eder. Hadise içinde yaşayan mağdur ve sanıkla karşı karşıya bulunan hâkim, mahalli örf ve adet çerçevesinde muamelenin niteliğini takdir hakkını haizdir” (YCGK, 14.01.1985 tarih, 2-393/5 sayılı kararı) belirlemesiyle, bu tartışmaya son vermiştir.
Kötü muamele suçu ile ilgili en tartışmalı konu, fiilin devamlılık arz etme zorunluluğunun bulunup, bulunmadığıdır. 765 Sayılı eski Ceza Kanunu'muzda, bu suç için “devamlılık arz etmesi” zorunlu iken, yürürlükte bulunan 5237 Sayılı Ceza Kanunu'muzdaki madde metninde, devamlılık unsuru geçmemektedir. Bu nedenle, bu suçu açısından fail tarafından yapılan kötü muamelenin, devamlılık arz etmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay, vermiş olduğu bazı kararlarda, bu suçun oluşabilmesi için devamlılık unsurunu aramıştır.
MANEVİ UNSUR
Bu suçun ancak kast ile işlenebileceği, “taksir” ile işlenebilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Burada önemli olan, faili bu kasta yönelten saiklerin önemli olmamasıdır. Zira bu tip suç ithamı altında olan failler, aynı konutta yaşayan kişinin daha iyi bir hayata sahip olması, disipline olması gibi gerekçelerle fiili işlediklerini savunmaktadırlar. Fakat madde metninde de anlaşılacağı üzere, kötü muamele fiilinin altında yatan neden, önem arz etmemektedir.
Kötü muamele suçu doğrudan kast ile işlenebileceği gibi, olası kast ile de işlenebilir. Örneğin, eşini döven bir koca, bu durumdan kötü etkilenen çocuğun psikolojisinde oluşan bozuklukluk nedeniyle dolaylı olarak sorumlu olacaktır. Bu durumda, TCK md. 21/2.f. uygulanabilecektir.
KÖTÜ MUAMELE SUÇU İLE İLGİLİ ÖNEMLİ NOKTALAR:
Unutulmamalıdır ki, kanunda suç olarak düzenlenmeyip kötü muamele olarak nitelendirilebilecek fiiller, bu madde kapsamında düzenlenmektedir. Nitekim, aynı konutta birlikte yaşayan kişiye karşı yaralama, hakaret gibi fiiller de kötü muamele olarak değerlendirilebilir ancak bu fiiller kanunda ayrıca suç olarak düzenlendiği için, o hükümlere göre fiiller değerlendirilecektir.
Yargıtay bir kararında bu hususa değinmiştir:
“5237 sayılı TCK.nın 232. maddesinde düzenlenen aile bireylerine kötü muamele suçu; yaralama, hakaret, ve tehdit gibi kanunun başka maddelerinde açıkça düzenlenmiş suçlar dışında aile bireylerine karşı işlenen eylemleri (çıplak gezdirme, aç bırakma, sürekli alay etme, korkutma gibi) kapsamaktadır. İddianamede sanığın kötü muamele suçunu oluşturacak eylemlerinden söz edilmediği gibi, buna ilişkin kanıtın da bulunmaması karşısında sanığın ikrarı, mağdurenin anlatımı ve adli raporlarla kanıtlanan, sanığın resmi nikahlı eşi olan mağdureyi döverek basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralamaktan ibaret eyleminin 5237 sayılı TCK.nın 86/2, 3-a maddesine uyan eşe karşı kasten yaralama suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek kötü muamele suçundan aynı Kanunun 232/1 maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması...” (Y14.CD, T. 03.05.2012, E. 2012/5512, K. 2012/5064)
Fail, fiilleri ile birlikte başka suçlara vücut vermekle birlikte, TCK md. 232/1.f.'da ihlal edebilir.
“Karısını önce döven daha sonra rahim ve şefkatle kabili telif olmayacak şekilde odaya kapayan” (YCGK, 06.12.1954 tarihli ve 346/257 sayılı karar), “Aralarında geçimsizlik bulunan karısını köye getirirken çırılçıplak soyarak sevgi duyguları ile bağdaşmayacak biçimde fena muamelede bulunduktan sonra ayrıca döven” (Y4.CD 15.4.1930 tarihli ve 2185 sayılı kararı) koca hakkında hem kötü muamele hem de kasten yaralama suçlarından dolayı ayrı ayrı ceza verilmiştir.
Mevcut düzenleme uyarınca aynı konutta yaşayan kişiye kötü muamele suçunun oluşması için süreklilik şartı aranmamakta, kötü muamele hareketinin bir defa gerçekleştirilmesi yeterli olmaktadır. Ancak bu hareketin sistematik olarak birden çok defa işlenmesi halinde, hareket aynı zamanda eziyet suçunu da oluşturabilecektir. Bu durumda zincirleme suç şeklinde işlenmiş kötü muamele suçu ile TCK m. 96’da düzenlenen eziyet suçuna ilişkin hükümler yarışacak, dolayısıyla farklı neviden fikri içtima kuralı uyarınca fail kötü muamele suçundan değil, eziyet suçundan dolayı cezalandırılacaktır.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi bir kararında, bir başkasıyla olan gönül ilişkisinden dolayı arasının bozulduğu eşiyle sık sık kavga eden, eşini sürekli döven, hakarette bulunan, dış dünyadan izole eden kişinin fiilinin 5237 sayılı TCK’nın 96/2-b maddesine (eziyet) uyabileceğini belirtmiştir. (Y4.CD 16.7.2008 tarihli ve 1331/16451 sayılı kararı)
Yine Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin bir kararında, mağdurun sanık tarafından her gün dövüldüğünü, 3-4 kez dışarıya atıldığını ve bir defasında dışarıya atıldığında kış ayı olduğunu beyan etmesi ve sanığın komşusu olan tanıkların ifadelerinde sanığın mağduru sürekli darp ettiğini, hakaretlerde bulunduğunu, eve almadığını, sabaha kadar dışarıda bıraktığını beyan etmeleri karşısında sanığın süreklilik arz eden fiillerinin eziyet suçunu oluşturacağı kanaatine varmıştır. (Y8.CD 2012/29086 Esas ve 2013/13454 Karar)
Buna karşılık Yargıtay, fiilin süreklilik arz etmediği, eziyet boyutuna ulaşmadığı durumlarda ise TCK’nın 232’inci maddesinde düzenlenen kötü muamele suçunun oluşacağını kabul etmektedir.(Y8.CD 2012/1007 Esas ve 2012/38396 Karar)
Doktrinde bazı yazarlarca eşine aşırı cimrilik göstermek, ona karşı aşırı kıskançlık ve şüphecilik göstermek, eşine arkadaşlarının yanında başka suç oluşturmayacak tarzda bağırmak, eşi üzerinde çok fazla disiplin uygulamak kötü muamele fiillerine örnek olarak gösterilmektedir. (Yaşar, Gökcan, Artuç, s. 6922 )
Cinsel suçlar açısından da kötü muamele suçunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Eşi öpme, okşama gibi cinsel nitelikteki fiillerin eşe karşı zorla yapılması durumunda, basit cinsel saldırı suçu değil, fiilin niteliğine göre kötü muamelede bulunma suçu oluşabilecektir. (Yaşar, Gökcan, Artuç, s. 3234, 6922; Benzer yönde İsmail Malkoç, Türk Ceza Kanunu Uygulamasında Cinsel Suçlar, Ankara, Malkoç Kitabevi, 2009, s. 20; Tezcan, Erdem, Önok, s. 326)
Bununla birlikte doktrinde bir görüşe göre; eşler arasında normal yoldan gerçekleşen cinsel davranışlar, zorla gerçekleştirilmiş olsa dahi, cinsel davranışın kendisi hukuki sınırlar içinde kaldığından cinsel saldırının nitelikli halini oluşturmayacaktır. Buna karşılık, bu ilişkinin kurulması sırasında cebir kullanılmış ise, bu hukuka uygun bir davranış olmadığından, başka bir anlatımla cinsel ilişki için söz konusu olan hukuki sınırlar içinde kalmadığından, bu vasıtaları kullanan eşi kasten yaralama (m. 86) veya kötü muamele (m. 232) suçundan sorumlu tutmak gerekecektir. (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 1. bs., Ankara, Adalet Yayınevi, 2013, s. 289.)
Konuya ilişkin bazı Yargıtay kararları:
“Mağdureye sabahın çok erken saatlerinde soğuğa karşı iyi giyindirilmemiş bir halde takati ile mütenasip olmayan büyüklükteki bidonlarla kömür çıkarttırmak, artık yemek yedirmek ve mağdureyi her gören şahısta kendisine iyi muamele edilmediği hususunda endişe uyandırmak...(kötü muamele suçuna vücut verir)”
(CGK, 10.10.1960 tarih, 4-54/54,), “Başkası ile gayrimeşru münasebette bulunmak için, bir ile on bir yaşındaki dört çocuğunu kışın soğuğuna bırakan ve çocukların aç sefil dolaşması ve dilenmesi...(kötü muamele suçuna vücut verir)”(YCGK, 5.12.1949 tarih, 4-398/373)
“… tedbir süresi dolmadan gerçekleşen tartışma sırasında, iki gün önce doğum yapan eşini kolundan tutup "defol git" diyerek evden dışarıya atma biçimindeki merhamet ve şefkatle bağdaşmayan eylemi…...(kötü muamele suçuna vücut verir)”(Y4.CD, 23.2.2011 tarih, 2009/1540 Esas ve 2011/2345 Karar),
“…aile konutunun anahtarını değiştirerek eşini eve almama biçimindeki gerçekleşen ve merhamet ve şefkatle bağdaşmaz nitelikteki eylemi…...(kötü muamele suçuna vücut verir)”(Y4.CD, 18.03.2009 tarih, 2007/213 Esas ve 2009/5127 Karar),
“…acıma, merhamet ve şefkat duygularıyla bağdaşma biçimde mağdurun eğitimini engellemek suretiyle sokaklarda çalıştırılması…...(kötü muamele suçuna vücut verir)”(Y4.CD, 3.4.2008 tarih, 2006/9060 Esas ve 2008/5596 Karar),
“Küçükleri korku tevlit edecek yerde hapsetmek, kışın soğukta bırakmak...(kötü muamele suçuna vücut verir)”(Y4.CD, 2.10.1951 tarih, 7162 Esas ve 7382 Karar),
“...sanığın suç tarihinde eşi ve beş çocuğunun yaşadığı evin içinde lastik yakmak suretiyle ev içine zararlı dumanın yayılmasına neden olması......(kötü muamele suçuna vücut verir)” (Y14.CD, 04.02.2013, 2012/5629-2013/1025 sayılı karar ),
“sanığın annesi olan ve aynı konutta birlikte yaşadığı mağdureye ‘Ev benim, evimden çık git, ben seni istemiyorum, sen evdeyken huzurum yok’ şeklinde sürekli olarak sözler söylemesi ve geceleyin saat 20.00 sıralarında ‘Kalk, dışarı çık, ev benim, çıkıp gideceksin’ diyerek evden dışarı atması......(kötü muamele suçuna vücut verir)” (Y14.CD, 15.03.2013, 2012/14056 – 2013/2790 )
“...Katılan küçük mağdurlar Abdurrahman ve Mustafa Furkan’ın üvey anneleri olan sanığın katılan küçük mağdurlara kötü davrandığı, bağırıp çağırdığına yönelik tanık beyanları, mağdurların vücutlarında sobanın kızgın demiriyle yanık izleri oluşturduğuna, ölümle ve sinek ilacı içirmekle tehdit ettiğine yönelik mağdurların beyanları ve darp olayını doğrulayan adli raporlar birlikte değerlendirildiğinde eylemin sistematik olması nedeniyle eziyet suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması...” (Y8.CD. T. 15.04.2013, E. 2012/32931, K. 2013/11885)
“...Katılan mağdurun babası sanık Mustafa tarafından sürekli olarak sanayide çalıştırıldığını ve babasının işte olduğu günlerde üvey annesi sanık Ayşe Bahar’ın kendisini banyoya bağlayarak kemerle darp ettiğini, ağzına acı biber doldurduğunu iddia etmesi karşısında, sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 96. maddesi kapsamında yer alan eziyet suçu niteliğinde olup olmadığının tayin ve takdiri ile bu konudaki kanıtların değerlendirilmesi üst dereceli asliye ceza mahkemesine ait olup görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması...”, Y14.CD, T. 24.05.2012, E. 2012/8495, K. 2012/5886)
“TCY’nın 191/son maddesinde düzenlenen sair tehdit suçunun aile bireylerine kötü muamele suçu içinde eriyeceğini kabul etmek mümkün ise de diğer fıkralardaki tehdit eylemlerinin bu suç içinde eridiğini kabul etme olanağı bulunmamaktadır; aksi halde aileyi korumak amacıyla getirilmiş olan bir düzenlemenin, aynı fiillere daha az ceza verilmek suretiyle onları mağdur etme sonucunu doğuracağı, böyle bir düşünce tarzının ise, belirli suçların aile bireyleri tarafından işlenmesi halinde cezasının ağırlaştırılmasını öngören ve bununla da yetinmeyerek ailenin korunması hususunda yeni düzenlemeler getiren (örneğin 4320 sayılı ailenin Korunmasına Dair Kanun) yasa koyucunun amacıyla da bağdaşmayacağı açıktır.” (YCGK, 02.10.2001, 4-165/195 sayılı karar)
“...sanığın sürekli bir biçimde alkol alarak eve gelip eşi olan mağdureye hakaret ederek darp ettiği (...) göz önüne alınarak sanığın zincirleme şeklinde kasten yaralama ve hakaret suçlarından cezalandırılması gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması...”, (Y14.CD, T. 03.04.2013, E. 2012/12538, K. 2013/3833 sayılı karar)
YORUM GÖNDER