POSTMODERN ENGİZİSYON KURALI: KADININ BEYANI ESASTIR!
POSTMODERN ENGİZİSYON KURALI: KADININ BEYANI ESASTIR!
0 Yorum
2989
10-01-2025

Engizisyon Nedir?

Engizisyon, Latince kelime kökü bakımından "soruşturma" anlamına gelmektedir. Ancak, özel anlamı itibariyle Katolik Kilisesi'nin güç kaybetmesi karşısında 12. YY'da, tekrar gücünü kazanmak, halkın kiliseye olan bağlılığını artırmak ve böylece daha çok vergi ve kazanç elde etmek için papalığa bağlı oluşturulan engizisyonistler, köyleri ve kasabaları gezerek, halkın üzerine kara bulut gibi çöktüler.

İlk olarak İtalya'da başlanılan engizisyon uygulamaları, İspanya, Fransa ve diğer Katolik ülkelere yayılmıştır. (Ateş, Hüseyin. Engizisyon Mezalimi. Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesi)

İlk zamanlarda, kiliseye sırt çeviren kişilerin ya da ruhunu şeytana satan erkek ve kadınların (cadıların) hakkında sürdürüldüğü iddia edilen engizisyon, daha sonra bu amacından özde saparak, mal varlıklarına el konulmak istenen kişilerin çeşitli iftiralarla sorgulanması ve neticede ölüme mahkum edilerek, öldürülen kişinin mal varlığı kilisenin de pay aldığı bir paylaşımla paylaşılmaya başlanmıştır.

Engizisyon Uygulamaları

Kısaca açıklanacak olursa engizisyon uygulamasında; hakkında soruşturma yapılan kişi, öncelikle ruhunu şeytana satmakla veya (yine aynı anlama gelen) kiliseye sırtını dönmekle yahut (yine aynı anlama gelen) şeytana esir olmakla suçlanmakta, böylece baştan suçlu olduğuna kanaat getirilmekte ve soruşturulan kişiden bu hususun “ikrarı” istenmekte, ikrar dışında hiçbir konuşma hakkı verilmemekteydi.

Engizisyon uygulaması, sadece ortaçağ dönemi ile sınırlı kalmamıştır. Bu konuda ayrıntılara girerek, makalenin hacmini aşmadan, Hitler Almanyası'ndaki yaşananlar, Stalin ve Lenin Rusyası'ndaki vahşetler ve daha 1950'li yıllarda yaşanan Maccarthy Amerikası'ndaki sürek avı sonucu yazarların, oyuncuların ve yönetmenlerin de aralarında bulunduğu “Cadı Kazanı” uygulamaları, düne kadar engizisyon uygulamaların açıktan açığa devam ettiğini göstermektedir.

Tanıdık Bir Sistem: Salem Cadıları Olayı

“1692 yılı, İngiliz kolonilerinin bulunduğu Salem’de, bir tüccar, Barbados Adası’ndan bir kadın köle getirir. Ailenin kızlarına bakıcılık yapan köle Tituba, çocuklara masallar anlatır, falcılık oyunları ve suyla yumurta akını karıştırarak kristal küreler yapmayı öğretir. Bu oyunlar, kızların sara nöbetleriyle birleşince kasabada cadılık söylentileri başlar. Tituba’yla birlikte suçlanan diğer iki kişi, yalnız yaşayan bir kadın ve uşağıyla nikahsız yaşayan yaşlı bir kadındır. Duruşmalar başlar ve Tituba, işkenceler sonunda cadı olduğunu kabul etmek zorunda kalır. Bu, köle avıyla başlayan, cadı avıyla sonlanan bir hikayedir. Tituba, öldürüleceğini anlayınca intikam almak için kasabada başka cadılar da olduğunu söyler ve kasaba ileri gelenlerinin eşlerinin, kızlarının isimlerini verir, toplam ondokuz kadın yargılanıp öldürülür." (Karaküçük, Suna Arslan. Korkunun Kadınları: Cadılar ve Cadıcılık. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, Cilt 13, Sayı-2, Güz 2010, syf. 51.)

Bugün, fuhuş yapan ama kolluk kuvvetlerine yakalanınca bir çok "müşterisi" hakkında "benimle rıza dışı birlikte oldu" söylemiyle/iftirasıyla suçlamada bulunarak üzerine atılı ithamdan kurtulmaya çalışan, kadının beyanı esastır saçmalığıyla / "bu kadın sana niye iftira atsın" şeklindeki temelden hukusuz bir soruyla ceza alan erkeklerden bir de "tazminat" almak için dava açanların sayısının hiç de az olmadığını görmek için, arama motorlarında kısa bir gezinti yapmanız yeterlidir!

Postmodern Engizisyon:

İçinde bulunduğumuz çağ, hangi isimle anılırsa anılsın (uzay çağı, bilgi çağı, istihbarat çağı, milenyum çağı vs.) niteliği itibariyle, post-modern yani modern ötesi bir çağdır. Bu çağda, dünyaca kabul edilmiş geleneksel tüm yöntemler terk edilmeye başlanmış, yepyeni bir dünya kültürü oluşturulmaya başlanmıştır. Küreselleşme kavramı ile eş zamanlı ilerleyen postmodernizm, insanların ayaklarını yerden kesen bir kavramsallaştırma ve "kültürsüzlükten oluşan bir kültür" oluşturma yarışını başlatmıştır. 

12 YY'dan başlayarak 20. YY'ın ikinci yarısına kadar tüm dünyada bazı zamanlarda uygulanan engizisyon kavramı da artık yöntem değiştirmiş, kendisiyle çeliştiğini dahi göremeyecek insanlar üretmeye başlamıştır.

"Kadının Beyanı Esastır" Kuralı

Kadının beyanı esastır kavramını kutsallaştırmak; kutsallaştırdıkları ölçüde de "dogmatik bir din hükmü" gibi kabul edilmesi gerekli bir niteliğe kavuşturmak uğruna, uluslararası hukuk kurallarının tüm kurallarını yerle bir eden bir akım bugün baskın bir haldedir.

Dünyanın tüm modern ve postmodern hukuk sistemlerinde, "somut delil teorisi" kuralı vardır ve "cezalandırmak için somut delil esastır" ilkesi, tartışılmaz konumdadır. Daha açık bir anlatımla bir insanın cezalandırılması için, hangi suçu işlediği, aksi sabit olmayan kesin ve inandırıcı deliller ile ispatlanmalı, maddi gerçek çok net bir şekilde ortaya konmalı ve buna bağlı olarak yargılanan kişi cezalandırılması gerekmektedir.

Fakat, feminizmden feminaziye kayan "hukuk tanımazlar birlikleri", bu kurala bir istisna getirerek, mağdur kadın ise, hiçbir delile gerek kalmadan, kadının beyanının hükme esas alınmasını savunmaktadırlar! Yıllardır hukuk sistemlerini "eşitlikçi olmayan, cinsiyetçi" olmakla suçlayan feminizm, bugün ulaşılan noktada "cinsiyetçi" bir hukuk sisteminin savunuculuğunu yapmaktadır. Dün kınadıklarına dönüşen bu akıma feminazi denmesinin nedeni de budur.

Postmodern Engizisyonist Olarak Seçilenler: Mahkemeler
 
12 YY'da "kilise" yetkilileri, 20. YY'da "özel yetkili mahkemeler", postmodern engizisyonistlerin makamı olarak konumlandırılırken bugün, "kadının beyanı esastır" kuralı tüm hukuk sistemine hakim kılınmaya çalışılarak, bütün mahkemeleri "postmodern engisizyonistler" haline getirmeye çalışmaktadır.

İlk Hareket Noktası: Cinsel Suçlar

Kadının beyanının esas kabul edilmesi yönündeki girişimler, ilk önce cinsel suçlar bakımından tartışma zemini bulmuştur. "Bir kadının kendi namusuna leke sürmeyeceği, kadınların cinsel söylem üzerinden kimseye iftira atmayacakları" gibi ön kabullerden hareket edenlerin cehaletini görmemek mümkün değildir. 

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi içinde bulunduğumuz dönemde artık klasik modernizm yok olmuştur. Cinsiyet ayrımı yapmadan hiç kimsenin, cinsel söylem üzerinden birine iftira atmayacağını kabul etmek, saflıktan öte bir konumdur. Yığınla Yargıtay kararlarına konu olan olaylar ile yerelde, uluslararası mahkemelere yansıyan olaylarla tüm dünyada, böyle bir ön kabulün doğru olmadığı, açıktır.

Yine bir kısım egizisyonist savunucuları; “cinsel suçlar doğası gereği geriye kanıt bırakmayan suçlardır, bu yüzden kanıt aradığımız durumlarda sanığın beraat etmesi kaçınılmazdır, öyleyse kanıtsız da ceza vermeliyiz” diyerek, hukuk tanımazlık ve cehaletlerinin ispatını ortaya koymaktadırlar.

Her gün ilerleyen tıp bilimi ve teknolojideki gelişmeler ile tıbbın ilerleyişindeki ivmenin hız kazandığı bu çağda, cinsel suçlardan geriye kanıt bırakılmadığını savunmak, cehalet ve kötü niyetin ilanı niteliğindedir.

Bugün ülkemizde Adli Tıp Kurumu, işlenen bir cinsel suçun tüm delillerini, en ince ayrıntısına kadar tespit edebilmektedir. Bu tartışmaya dahi açılımaz. Ama feminazi savunucuları, adli tıp biliminin verilerine hiçe sayarak, kadının beyanı esas kabul edilerek, erkeğin cezalandırılması gerektiğini sağlamaya çalışmaları, engizisyon mantıklarını ortaya koymaktadır.

6284 S.K. ve Kadının Beyanı Esastır Kuralı

Bir başka yazımızda (Bknz: 6284 SAYILI KANUN: SOMUT DELİLİN HİÇE SAYILMASI VE ÇÖZÜM) bu konuya dair ayrıntılı beyanlarda bulunmuştuk. Burada şu kadarlığını söyleyelim ki 6284 S.K.'nda hiçbir şekilde cinsiyet ayrımı yapılmamaktadır. Ayın şekilde 6284 S.K., tedbir niteliğinde alınabilecek geçici tedbirleri düzenlemektedir. Bu nedenle, maddi hukuk yargılamalarında, tedbir niteliğinde alınacak kararlara dair kuralların uygulanmasını savunmak, kurnazlık ama saflıkla batıl bir kurnazlıktır. Ortada alınması gereken acil ve önemli bir tedbir var iken uygulanacak kuralları, uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve yasalar ile düzenlenen "ceza muhakemesi hukukuna" dair kurallarla eşitlemek, mümkün değildir. Bu, hukuka hakim temel ilkelere de aykırıdır.

İstanbul Sözleşmesi

İstanbul Sözleşmesi ile bir çok ülkeye, yukarıda bahsedilen kuralları kabul ettirmek için "dolaylı anlatımlarla" bezeyip imzalatılan sözleşme, feminazistlerin niyetleri ortaya çıkınca bir çok ülke tarafından feshedilerek, yırtıp atılmış, çöp olmuştur.

Bu konuda büyük bir kayıp yaşayan feminazistlerin, sözleşmeden imza çeken ülkelerdeki başkaldırıları da bir anlam ifade etmemiştir.

Peki Neden?

Yukarıda daha söze başlarken, küreselleşme ile birlikte "post-modern" sistemi de beraberinde getirdiğini belirtmiş idik.  Postmodern sistem; küreselleşmenin amaçlarına hizmet etmekte, çok uluslu şirketler tarafından yönetilmektedir. Ailenin temel yapısı, tarih boyu nezaketin, zarafetin, ahlakın ve temizliğin simgesi olan kadın, bu konumdan kaydırılarak, evlenmeyen, evlense dahi hemen boşanan / bireysel yaşayan, her türlü ahlaki kuralı "özgürlük" adı altında ret eden, çiftleşen ama üremeyen, para kazanan ama borcu hiç bitmeyen, zenginleşen ama yalnızlaşan bir hayata kıstırılarak, "üretime katılan ama üretime sağladığı katkıdan daha çok tüketen" bir hale getirilmiştir. Ve bu ulaşılan sonucun küreselleşmeye hizmet ettiğini görmemek için kör olmak gerekmektedir.

Sonuç

Çok kısa bir şekilde açıklanan nedenlerle, "kadının beyanı esastır" kuralının bir postmodern engizisyon enstrümanı olduğu, ispat edilmektedir. Düşünemeyen veya bu düşüncenin seline kendini kaptırarak özgürleştiğini sanan, bu sele kapıldıkça da alkışlanan, alkışlandıkça daha çok bu hukuksuz düşünceye yapışan feminazilerin ulaştığı nokta, hukuk tanımayan bir cins ırkçılığıdır.

Fakat hukukun genel kuralları, yürürlükte bulunan hükümler ve içtihatlar, feminazistlerin çığlık atarak ilan ettiklerinin aksine arkalarında çok büyük bir kamuoyu bulunmadığı, sadece sistem sahipleri tarafından finanse edildikleri, sosyal medya araçlarını sahte hesaplarla şişirerek sanal bir çoğunluk oluşturup, bu ihlalleri tespit edildiğinde, sosyal medyadan da silindikleri, insanların bu ahlak kuralarını hiçe sayan hukuksuz hareketi, gün geçtikçe daha çok sorguladıkları, ulaşılan noktadaki durumdur.

Hukuk beyanı değil, somut delili esas alır. İster kadının ister erkeğin, beyanının esas alınması, hukuki değildir. Bunu anlamak istemeyenlerin getirdiği tüm argümanların, çürük, sloganist, hiçbir alt yapısı olmayan geçersiz boş sözlerden oluştuğu (aynı yukarıda cinsel suçların doğası gereği geride kanıt bırakmaması saçmalığını savunmak gibi) açıktır.

Site Etiketleri: Adana Ceza Avukatı Adana Boşanma Avukatı Adana Avukat Adana Ağır Ceza Avukatı Ceza Avukatı Adana Avukat Boşanma Avukatı Ağır Ceza Avukatı

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

Adli Sicil Kaydı ve Arşiv Kaydı Silinir Mi?

Aile Konut Şerhi

ANLAŞMALI BOŞANMA VE BOŞANMA PROTOKOLÜ

ATATÜRK ALEYHİNE SUÇLAR

BOŞANMA DAVALARINDA MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT

BOŞANMA DAVASI

GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME SUÇU

7406 SAYILI KANUN İLE TCK'DA VE BİR KISIM KANUNLARDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

CEZA DAVALARINDA TENSİP ZAPTI NEDİR?

TENSİPLE TAHLİYE NEDİR?

ESAS HAKKINDA MÜTALAA NEDİR?

İŞLENEMEZ SUÇ

MEŞRU SAVUNMA

ORGANİZE SUÇLULUK

SUÇUN DEREBEYLERİ

CEZA AVUKATININ YOL HARİTASI

KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS SUÇU

SUÇA YARDIM ETME

TCK MD 1 - CEZA KANUNUNUN AMACI

TCK MADDE 267 İFTİRA SUÇU

YAĞMA (GASP) SUÇU

UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDE TİCARETİ YAPMA SUÇU

TEFECİLİK SUÇU ÜZERİNE

TUTUKLAMA NEDİR?

HİÇ KİMSE KONUŞMAYA ZORLANAMAZ!

CEZA KANUNLARINI BİLMEMEK MAZERET DEĞİLDİR

BOŞANMA DAVALARINDA CİNSEL KUSUR İDDİALARI

KISITLAMA KARARI VE AVUKATIN HAKLARI

CEZA YARGILAMASINDA SONRADAN DEĞİŞEN - ÇELİŞEN İFADE

YARGITAY KURAL OLARAK MADDİ VAKIA DENETİMİ YAPAMAZ

CİNSEL SUÇLARDA NASIL BİR AVUKATA İHTİYACIN VAR?

SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇLARINDA HİYERARŞİ VE İSPAT SORUNU BİR KARAR İNCELEMESİ

TERK SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI

EVLİLİKTE ÇOCUĞU KORUMAK İÇİN TEHDİT - BOŞANMA

HUKUKUN YASAKLADIĞI PUSULA: SUÇ YOLU (ITER CRIMINIS)

KASTEN ÖLDÜRME SUÇLARINDA TAHRİK

EŞİNE ŞEREFSİZ DEMEK BOŞANMA SEBEBİ Mİ?

CEZA SORUŞTURMASI VE YARGILAMASINDA AVUKATIN YERİ VE ZORUNLU-İSTEĞE BAĞLI MÜDAFİLİK

KATALOG SUÇ GEREKÇESİYLE TUTUKLAMA VE ANAYASA'YA AYKIRILIK SORUNU

EŞ TAKİBİ - DEDEKTİFLİK VE HUKUKİ DURUM

KÖTÜ MUAMELE SUÇU (TCK M. 232/1. F.)

POŞETTE PARMAK İZİ ÇIKMASI CEZALANDIRMAK İÇİN TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİLDİR

6284 SAYILI KANUN: SOMUT DELİLİN HİÇE SAYILMASI VE ÇÖZÜM

POSTMODERN ENGİZİSYON KURALI: KADININ BEYANI ESASTIR!